31 Ocak 2010 Pazar

Depo

Depoluyor muyuz? İçeceğimiz suyu, yakacağımız benzini. Bakacağım deyip asla bakmadığımız fotoğrafları, resimleri. Depoluyor muyuz? Makarnayı, ayakkabı cilasını. Bir gün lazım olurlarımızı depoluyor muyuz?

Depoluyoruz. Her birimizin evinde derin dondurucular var artık. Fazla fazla depoluyoruz. Unutuyoruz. Çürütüyoruz sonrada...

Çürütüyoruz ve atıyoruz çöpe.

Depoluyoruz. Bu telaş, bu terane içinde depolarken de boşaltıyoruz aşkın deposunu, saygının sevginin deposunu.

Biriktirdiğimizmakarnayı paylaşmayı bilemediğimizden; sıcaklıkları, gülümsemeleri, hazları depolarımızdaneksiltiyoruz. Derinlere balçıkla kaplı egolarımıza gömüyoruz.

Seni seviyorum diyemiyor anne çocuğuna. Töreden, şımarmasından diyemiyor. Sevgi depolarımız hızla boşalıyor. Yamayamıyoruz.

Dondurduğumuz bezelyelere yer kalmadıkça midemizde, her lokmada boşaltıyoruz ruhumuzu.

Bir martının doğal telaşını yaşayamıyoruz.

Yaprakları Süpürmek

Umulmadık hazineler nerede çıkar insanın karşısına?

Zihninde kalan "yaprakları" süpürmek istiyorsun. Haklısın. İhtiyacın var buna.

"Yaprakları Süpürmek" konusunu bazen o kadar çok düşünüyorsun ki; zihninde "gürültüler" duyuyorsun.

Can sıkıcı oluyor bu gürültüler.

Unutma ki; o yapraklar geçmişte kaldı. Geçmişi ve geleceği kontrol edebiliyor musun?

Kontrol edemediklerin için neden hayıflanıyorsun?

Anın keyfine bak. Şimdi de kal.

Gülümse.

Ki barışık ol özünle.

Yola, sokağa dökülen yaprakları sen mi süpürüyorsun ki, zihninin yaprakları için endişe ediyorsun?

Nasıl doğa bu işi kendi yapıyorsa döngüsünde,

Senin de baharın çok yakın.

Kendi döngüsünde aksın.

İnan hazırsan baharını bulacaksın.

Belki elini uzatmana bile gerek kalmadı.

Sana çok yakın.

Bazen aynaya baktığında bir "yıkıntı" mı görüyorsun?

Unutma cancağazım; en değerli hazineler, altındadır hep yıkıntıların.

Her gülümsemenle bir adım daha yakın.

Saklı hazineni bulacaksın.


Akışına bırak mevsimleri. Görmedik mi önüne set çekilen selleri?

Beklenmeyen bir anda bir rüzgar esecek, tüm kurumuş yapraklar uçup gidecek.

Gökte ışıldayan güneşe bak, yapraklara değil yerdeki.

Yerdeki kuru yaprak için gün ışığı ne ki?

Dalga dalga gelecek sınırsız aşk, sınırsız huzur ve mutluluk.

Hazinen içinde yıkıntı sandığının.

İnan, çok yakın.

Gülümse.

Kontrol edemediklerin için üzülme.

Gücüne inan bu anın.

Düşüncelerin gürültü yapmasın.


Yapraklar,

Rüzgar,

Mevsimler ve baharın.

Babür ve Net Alan Derinliği

Biliyorsunuz fotoğrafçılıkla ilgileniyorum. Hobi edindiğinizde o hobi ile ilgili teknik terimler ve bilgiler öğreniyorsunuz. Hatta bazıları çok kolay öğrenilip uygulanıyor; bazıları ise işkence olabiliyor.

Fotoğrafta ilerlemeye başladığımda net alan derinliği tabir edilen bir şey öğrendim. Öğrenmez olaydım. Yahu ben bunun ne olduğunu öğrenmeden önce adam gibi yapıyormuşum zaten. Anlatılınca yapamamaya başladım

Babürrrr..çık dışarı

Net alan derinliğinde odak uzaklığı işte efendime söyleyeyim f (diyafram) değeri felan ayarlıyorsunuz duruma göre. Sonra başınız göğe mi eriyor? Tabii ki hayır. Eğer doğru uygularsanız; fotoğrafınızın istediğiniz kısmı yani arkadaki objeler yada öndeki objeler flu çıkıyor. Lem zaten hayatım flu. Şarkısnı dahi yaptılar. Fotonda mı flu olsun. E zaten fotoda flu olcek; ÇEKEN SENSİN J Lö angut dö la kuş famili. J

Kaderimse çekerim. Babür zaten kadere endeksli....Daha da flu olacak bu fotoğraf tıpkı hayatın gibi.

Babür'e bu durumu anlatmak gerek..

Bak Babür'cüm; şimdi hayatında her şeyi netlerştirmene bence imkan yok. Hatta hayatta her şey net olursa yaşamanın zevki nerede. Biraz fluluk olacak. Olmalı zaten. Hayat bu her şeyi bilerek yaşamanın ne zevki olabilir ki?

Babür bence; senin yapman gereken tabii istersen; istemezsen bu yazı 10 sn. İçinde kendi kendini yok edecek.

Bence şunu denesen. Hani net alan derinliğinde ayarları sen seçerek uyguluyorsun ya..Evet..O zaman bence geçmişe dönmeyeceksin ya, düşünce bakışımıza göre, işte; ayarı öyle yap ki arkadaki objeler flu olsun

Ola ki, hatta sanırım bu olmalı; ilerisi için bi şeyler arzu ediyorsan, evrene doğru mesajları verip olumlu frekansta kalmalısın. Ve Babür; evrene o arada neler yapacağını sakın dikte etmeye kalkma. Hani sen gidip bakkal Hadise Teyze'den şeker, sakız, maytap, kız kaçıran (olm şu kız kaçıranın adını bile alma azına hepsi kaçıyo senden zaten), çikolata alıyorsun ya. Onun gibi yap. Evden cart die çık. Arada şu basamağa bastım, şu apartmanın önünden geçtim, acıba Hadise Teyze'nin üstünde ne var diye düşünmeden git al istediğin şekeri, çikolatayı. Bu akşam uslu durursan sana çikolata vericemmmm ( Ya cidden Hadise Teyze bugün hangi önlüğü giymiştir ya

Hayat basit ise; her şeyi net yapmaya çalışmak Ego'nun, negatif düşüncenin bir tuzağı değil mi? Tüm dünyada ki; hatta tüm evrendeki canlıların hayatlarındaki tüm aktivitelerin net olma zorunluluğunda olduğunu düşünsenize. Yaşamaya ne gerek var o zaman? Bu kadar basit ve bize "vermeye" hazır bi evrende zaten her şey net değil mi aslında.

Hiş Babür sana kapak bana Yamaha olsun Ehhe.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Mevzilerde Huzur Var.

Belki fark etmişsinizdir. Hep bir savaş hep bir mevzii lafı dönürüp duruyordum. Egomla o küçük Babür'le konuşmayı da redediyordum.

Burada 2 saptama gerekiyor. İyi bir halt ettiğimi sanarak savaş açtım her negatif şeye, yani kendime. Eee erkekçe bi hareket. Savaş, tartışma...vb. Oysaki diplomasi eğitimi almış biri için ne kadar gereksiz ve zaman kaybettirici. Savaş diyerek bilmediğin askeri oyunlara giriyorsun ve kazancın sadece bir, iki mevziii. Neden diplomasiyi seçmedim ki? Çünkü yine ego golü atmiştı. Anca uyandım. Good Morning Vietnam vaziyeti. :) Zaten negatif olan savaş mantığı ile pozitiviteyi nasıl elde etmeyi planlayabilmişim ben ya. Akil adam ol biraz. İstenmeyen adam olmanın ne gereği var. Sen değil miydin 6 ay boyunca kişisel iletinde "Issız Adam" yazan. E bak çağırmışsın işte..

İkinci saptama; Egom ile yani o küçük çocuk ile konuşmayarak; ondan daha çocukca davranmışım.

Babür ile ben 7-8 yaşında tanıştım. Aaaa bana benziyoo.. :)

Babürün annesi onu hep sabahları işe gitmek için bi yerlere bırakırdı. Babür ise bu durumu her seferinde ağlayarak karşılardı. Babür kodu geliştirdi; kadınlar hep gider ve hep başka şeyleri tercih eder, seni değil.

Yine aynı yıllarda Babür ilkokulda, ki paralı özel çok cool özel bi ilk okul, okurken doğum günü partisi vermek istedi. Davetiyeler yazıldı. Dağıtıldı. Ne şans ki; o 7 haziranda aynı sınıfta daha popüler daha zengin bi aileye mensub daha yakışıklı başka bir çocukda aynı gün doğmuştu. Ve haliyle aynı gün parti veriyordu. Eeeeee..Tabii Babür'ün partisine bir sınıf arkadaşı dahi gelmedi. Aslı da... :)

Sınıf arkadaşları yok. Aslı yok..Aslı ya kesik o zaman Babür.

Babür kodu geliştirdi; zenginler, popüler olanlar, yakışıklı olanlar hep tercih edilir. Sen öyle olmadığına göre asla tecih edilmeyeceksin.

Oha..... Lem daha ne olsun. Kendi kendine kodun ve oturdun. Tam 28 yıl aynı kodla yaşadın olm!!!!

Lalallal Life is life that is full of shit laaa....alallalalla..

::)):):):)):

Yak gel bildiğin ne varsa.....

Sonra bir şeyler yapmaya çalıştın. Yolun hep yanlışmış. Çünkü görmezden geldin Babür'ü.

Ne de olsa savaşarak kazanacaksın. Güçlüsün yıkılmadın ayaktasın. Vur, kır, savaş... Devam İleri alla allla allala :):):

Babür, bak sevgili ufaklık; artık sence yetmez mi? Hani sende üzülüyorsun hep canın sıkkın. Ama çok yol almadın mı? İstediğin oyuncakların var. Seni sevenler hatta senin için endişelenip seni koruyanlar var. Güvendesin. Yumuşacık bir yürek var içinde. Şükürler ki; gülebiliyorsun. İş yerinde seninle ilgileneler var. Dediklerin yapılıyor. Seviliyorsun. Patron bile seviyor seni :)

Babür; geçti bitti.. Ne olur sakin ve mutlu ol. Kendine daha fazla eziyet etme. Çizgi film seyret. Şekerlerini ye. Oyuncaklarınla oyna. Sakin ol. Seni seviyorum. Seni sevenler var. Onların değerini bil. Ama kabul et ki; herkes seni sevmek zorunda değil. Sende herkesi sevmek zorunda değilsin. Hayat güzel. Hayat basit. Seni seviyorum, sırf bu nedenle seni özgür bırakıyorum. O güzel gözlerinde ışıltı ve mutluluk görmemize izin ver Babür.

Life lalallal lalalal Life is life.

24 Ocak 2010 Pazar

Atarax...

Sanırım tam 4 yıl öncesiydi....

İşe gitmek için kalktım.

Aslında önceden işi anlatayım; eniştemin zoru, babamın gazı, annemin duası ile kuzenin torpili de birleşti ve yabancılara satılmış olan ve hep antipati uyandırmış devasa bankanın sigorta pazarlama bölümüne girdim. Allahım girişler ön kapıdan da yangın çıkışı nerdeeee :)))

Eğitim bitti şube belirlendi. Her çalışanda bir hava bir hırs. Bense ne hırsı. Sahip olduğum tek şey gaz. :) Herkes hedefini anlatıyo..Ona şööle sigorta verdim. Bööle çaktım. Yok şu arabaya girdim. La ne arabası akbilim yok. :)

Ve öyle bir taktik ki; amirler sizi hak etmediğinize inandırıyorlar. İğrenç.

Neyse zorla kalktım..Param yok. Borç çok. İstek enerji yok. Yaşasam ne olcak? :) Şimdi Goethe ile gülmekteyim olaylara.

Ve yatağın kenarına oturduğumda; kalp krizi geçiriyorum sandım. Ölüyordum. Kesin yani kesin kalp krizi bu. Sakın hareket ettirmeyin beni :)

Ah ölcem ah ilgilenin benle nayır nolamasss necclaaaaaa :) Bkz: Goethe hahahhah :)

Hataneye kaldırıldım.. oo Klimalı ambulans :) Hemşire sweet:) Hız var siren var açılın geliyorum :) Ohh ne ilgi ne alaka...Süpper. Hastane acil.. Ekg vb. yok bi şey yok. E 15 dk önce ölüyordum. Hanii... Vecihi :)

ehheheh

İşe gittim. İçeri girer girmez ne varsa ama ne varsa çıkarttım. İğrençti. İzin aldım eve yollandım. E şubeden çıkınca normalim. Hatta gittim bira içtim bi pub da.. O süpper. Ben yarın da hasta oliim.

Evet yarın sabah ve ondan sonraki 15 sabah da aynı şey oldu. Tazminat ödeyerek işten çıktım. Ne güsell..

Psikolocik dediler. Kız vermediler...:) Panik atak teşhisi kondu. oo Psikologlar işe yaramayınca psikiyatra terfi..İşte terfi yok emme tedavide var. O sıralar sadece motor üzerindeyken ve müzik dinlerken süpermanim.

Ayak yere değdi mi ben iptal. Motorlar çalışmalı ben yolda olmalıyım ki iyi olayım. Muhtemelen E5, Tem, sahil yolu vb yerlerde aracınızın yanından 300 ile geçtim. Saniyelerin binde biri ile hayatta kaldım. Ama mutluydum. Hayat buydu.. OOOO süpperde bi kızla çıkıyordum. heheh.

Ama iş görüşmesi, iş, dendimi ben acile :) Üstelik motorla:)

Psikiyatrıma motosiklet ile yaptıklarımı, iş hayatımı vb. anlattım. En sonunda heh ilaca başladım. O başladı yani.

Daha kötüydü çünkü ilaç etkisinde motosiklet yan gidiyordu :) Aklım uyuşmamış olsa daha zevkli olabilirdi tabii. İlaç al marş bas. Teme çık, sahile in. Süpper atraksiyon. Bile bile hemde. Ölüm tek çözüm olabilirdi... :):):):) Yesinler hatta Pasinler ve Malazgirt. :)

En sonunda babam araba ile bırakıyordu Bağdat Caddesindeki lüks kliniğe psikiyatr için. Tikikiyatr :))) Tikiminkiyatrı:) Oraya gitmenin en iyi yanı karşı sıradaki Alfa Romeolara bakabilmemdi :)

En son ziyaretten 5 gün önce ilaçları almamaya başladım. Daha iyiydim.

En azından içmiyordum da. Ama tehlikelere tepki vermiyordum da. Bir insan zorla mı frene bastırılır. ::):):):)) Newet :) Düştüm binlerce kez. Düştüm trilyonlarca. Canım yandı kalbim yandı.

En son seansta, sayın doktorun sürekli saate baktığını fark ettim ve bunu sanki daha öncede sezmiştm. O kadar sinirlendim ki; o seans sonunda bir daha gitmemek üzere ilaç ve DR. hatta Ph. D. heheee:) meselesini kapattım. En en azından ayaklarımın üzerindeyken bi karar vermiştim :)

Karar vermiştim. İlaçlar çöpe...Ben eve motosikletimi yıkamaya. Berbattı sonraki günler. Ataklar, aile baskısı, eziklik, kız arkadaşın imaları.... dam di damdan..dam didamdan..silah veriyorlar anne, savaş çıkar diyollar :):):))

Çözümün bende olduğunu biliyordum. Ama başlangıç noktasını bilemiyordum. Yapamıyordum. Daha sonra Tibet felsefesini araştırdım. Daha iyi geldi ama yetmedi. Daha sonra Düşün ve zengin ol adlı kitabı okudum. En azından kendi kendime telkini kullanmaya başladım. İşe yarıyordu ama yetmiyordu. Eksikdi bi şeyler.

Sonra son 2 senedir cephe üstüne cephe açtım. Yenilgiler o kadar sert ve çabuk geliyordu ki. İnanamazsınız. Ekmek almam bile Küçük Emrah filmiydi :) Ezik çaresiz. Bi ara her yere motorla gittim. Kaskı bile çıkarmıyordum uzun süre. Nayırdı nolamazdı :)

İlaçlara döndüm. Taa kiiiiii o ana kadar; anlatmayacağım. Allahın sevgili kuluymuşum sadece onu biliyorum. Şükürler olsun. Hala bazen yaşarım o anı. O patlama sesi!

Şans eseri iş buldum. Bir cephe geri almıştım savaşta. Sonra ufak mevziler geri geldi. Savaş acıydı kayıplar olması normaldi. Oldu da. Neyse... Hayat beni neden yoruyossunn. Madem çok günahhh.. :))) Topu kale önüne ben getiriyordum. Ama golü başkaları atıyordu. O bi vurdu gol oldu :)

Şu an...Şükürler olsun iyiyim.

Ama popom aşağıya kafam ise yukarıya vurmaktan acıyor. Kim öpcek de geçircek yaaaa:):)):):) O kadar batıp çıktım ki..

Şimdi savaşa devam. Ama artık ordu prof.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Smiley Face :)

Evet biliyorum genelde bloglar daha anlamlı daha doyurucu vb..-dir,dur vb. yok-

Ancak ricam şunu bi düşünsenize: "Tüm mühürler SMILEY olsa"

Hatta bütün dünya buna inansa; birlik olsa uzansak sonsuza...

Savaşa onay veren makamın mührü SMILEY olsa... Bi düşünsenize :) Yada silah satışına onay verenlerin?

Neden milletvekili seçerken pusulalara smiley ile basamıyoruz oyumuzu?

Şeytan diyor ki sataş şuna :)